DİVAN EDEBİYATINDA DÜZYAZI

Divan edebiyatında düzyazı şiire oranla çok az yer tutar. “Divan nesri (düzyazısı)”, konusu, amacı ve buna bağlı anlatım özellikleri bakımından üçe ayrılır:

Sade nesir

Geniş halk kitlelerine seslenme amacını taşıyan öğretici düzyazılar, kuru anlatımlı ve yabancı sözcüklere olabildiğince az yer veren örneklerdir. Kur’an tefsirleri, bazı hadis kitapları, menkıbevi İslam tarihlerinin bir kısmı, dini – destani halk kitapları, halk hikâyeleri… bu üslupla kaleme alınmıştır.

Konşiya hediye vireler, azdan çokdan… Mesele: Konşı evine destursuz basmayalar. Mesele: Sağ koldan, sol koldan dahi önünden ardından kırkar ev konşıdur. Nafaka vireler, ton vireler, kurban eti vireler… Mesele: Konşı nesnecik virse az görmeyeler, hor bakmayalar, uğrayıcak güler yüzle bakalar, ödünç vireler, sayru (hasta) olsa soralar, çağırırsa meded derse varalar…

(Bu satırlar, komşuluk ilişkileriyle ilgili bir “sade nesir”den alınmıştır. Bunlar edebi değer taşıyan yazılar değildir.)

Orta nesir

Divan edebiyatı bir “yüksek zümre” edebiyatıdır. Bu edebiyatta düzyazı, normal olarak süslü, sanatlı, çok yabancı tamlamalı ve çok yabancı sözcüklüdür. Ancak, tarihler, gezi yazıları, bilimsel içerikli yazılar biraz daha kolay anlaşılır bir üslupla yazılmıştır. “Orta nesir” diye adlandırılan bu örnekler arasında XVII. yüzyılın biim adamı Kâtip Çelebi’nin “Cihannüma”, “Keşfü’z Zünun”, “Mizan-ül Hak” gibi yapıtları; aynı yüzyılın tarih yazarı Naima’nın “Naima Tarihi”, Koçi Bey’in IV. Murat’a sunduğu siyasal rapor olan “Koçi Bey Risalesi”, Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”si sayılabilir.

Süslü nesir (inşa)

Yabancı sözcüklerle ve yabancı dil kurallarıyla aşırı ölçüde yüklü olan bu nesir örneklerinde asıl amaç bir konuyu açık ve anlaşılır biçimde anlatmak değil, süslü ve sanatlı söyleyiş incelikleri yaratmaktı. Bu ürünlerde “seci” adı verilen iç uyak (nesir kafiyesi) çok kullanılırdı. 15. yüzyılda Sinan Paşa “Tazarruname (Yakarışlar Kitabı)” adlı yapıtıyla secili süslü nesrin en güzel örneklerinden birini vermiştir:

Ey gözlerin nurı, gönüllerin sürurı; başımızın tâcı, ehl-i dilin mirâcı; gönül hanesinin ziyası, dil hastasının şifası…

(Tazarruname’den alınan bu sözlerde siyah dizilen sözcüklerin ikişer ikişer uyaklı olduğu görülüyor.)

Süslü nesre “inşa”, bu yazıları yazanlara “münşi”, süslü yazıların toplandığı kitaplara “münşeat” denmiştir. Divan edebiyatında Veysi, Nergisi, Lamii Çelebi gibi ünlü münşiler de vardır.

UYARI: Divan edebiyatı, lise müfredatında önemli bir yer tutmaktadır. Ancak ÖSYM’nin sorularında, bu edebiyatın özelliklerini, kültürümüzdeki yerini, önemli kişilerini bilmeyi gerektiren genel kültür soruları sorulmakta; örneğin bir şiirin, beytin açıklanması, ölçüsünün bulunması gibi ayrıntılar istenmemektedir.

Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.